28. Bilim ve din II

Peygamber bir hadiste şöyle diyor,
“ Ben son peygamberim. Benden sonra peygamber yoktur.” 1


Boşa demiyor, bir de ayet var.
“ O Allah’ın resulü ve nebilerin sonuncusudur. Ahzab 33/40”

Gençliğimde bir ara bu söze çok sinirlendiğimi hatırlıyorum. Oh, ne güzel! Hem peygamberim deyip insanları kandır, sonra da yetmiyormuş gibi sonuncuyum, benden sonra yoktur de!

Haz. Muhammet son peygamber olduğunu söylerken kerameti kendinden menkul bir sözle kendini mi yüceltiyor, yoksa anlatmak istediği başka bir şey mi var?
Galiba zamanı geldi. İçin için gizlice bilimi sevdiğim halde, yirmi iki yıl boyunca tarafsız kalmaya gayret ettiğim ezeli kavgaya tekrar geri dönüyorum. 

Peygamber başka bir hadiste şöyle diyor;

“ Miraca çıkarıldığım gece bana iki kadeh getirildi. Birinde şarap, diğerinde süt vardı. Ben sütü aldım. Melek; Sana yaratılışın doğru yolunu gösteren Allah’a hamt olsun. Eğer şarabı alsaydın ümmetin azmıştı, dedi.” 2

Bilindiği gibi şarap tasavvuf dilinde ilahi aşk sarhoşluğunun sembolüdür ve Peygamber hayatının hiçbir döneminde aşk sarhoşu olarak görünmeyi istememiş, bugün bazı tarikatlarda görülen mistik bir takım davranışlara itibar etmemiştir. Hâttâ bırakın mistik esrimeyi, dua ederken gözlerini göğe diken ve ellerini fazla kaldıranları bile sertçe uyardığını biliyoruz;

“ Bazı kimselere ne oluyor ki namazda gözlerini göğe dikip duruyorlar! Şimdi ya bu yaptıklarından vazgeçerler, ya da gözlerinin nuru alınır kör olurlar.” 3

Peki, ya aldığı süt? Bu sütün ne olduğunu başka bir hatırasında yine kendisi açıklıyor;

“ - Bir gece rüyamda süt ikram ettiler. Tırnaklarımdan sızıncaya kadar içtim, kalanı da Ömer’e verdim.
Dinleyenler sordular,
- Ey Allah’ın resulü! Sütü ne ile yorumladınız? Peygamber şöyle cevap verdi,
- İlim ile! ” 4

Bu noktada bazılarının itiraz ettiklerini, ilim ve bilimin aynı şey olmadığını söylediklerini duyar gibiyim.

Doğru! Gerçekten de İslam din anlayışında ilim dini bilgileri, bilim ise pozitif bilgiyi sembolize eder bu iki kavramı Peygamber kendisi de ayırmaktadır;

“ Bir gün Medine’ye Şam taraflarından yeni bir aşı metodu gelmişti. Müslümanların kimi hurma bahçelerini bu yeni yöntemle aşılarken kimi Müslümanlar da gidip peygambere sordular. Peygamberin,
- Bu yenilikten çok şey kazanacağınızı zannetmem, demesi üzerine de bahçelerini eski usulle aşıladılar. Ertesi yıl yeni yöntemle aşılanan hurmaların bol, eski yöntemle aşılanan hurmaların az meyve vermesi üzerine Peygamber şöyle buyurdu,
- Sizler, dünya işlerini benden daha iyi bilirsiniz.” 5

Muhiddin-i Arabi’nin bu hatıradan çıkardığı sonuç şudur,
Peygamber sadece Allah’tan haber vermektedir ve dünya konusunda iddialı değildir. Ona göre dünya işlerinin peygamberi yenilikler peşinde koşan bilimdir.

Şimdi size Son Peygamberin bunu doğruladığını zannettiğim başka bir hatırasını aktarmak isterim. Biraz buruk bir hatıra ve amcasının oğlu Abdullah bin Abbas anlatıyor;

“ Peygamberin zamanında bir adam başından yaralanmış, sonra da cünüp olmuştu. Bazıları kendisine yıkanması gerektiğini söylediler. Adam yıkandı ve öldü. Adamın yıkanıp öldüğü haberi peygambere ulaştığında öfke ile şunları söyledi,
- Allah kahretsin, onu öldürmüşler! Madem bilmiyorlardı, niye sormadılar? Bilgisizliğin ilacı sormak değil mi? Keşke bedenini yıkayıp başını bıraksaymışlar.” 6

*

Bilim ve din arasındaki düşmanlığın yumuşama sürecine girdiği bu noktada, bazı kimselerin hâlâ şüphe içinde olduklarını tahmin edebiliyorum.

Onlara göre Kuran bu yumuşamayı reddetmekte, inatla kendi farklılığını sürdürmek istemektedir;

“Ondan şüphe mi ediyorlar? Şu halde, Allah’tan başka güvendiklerini de yardıma çağırsınlar da, benzeri bir ayet meydana getirsinler. Bakara 2/23”

Onlara göre bu ayet, Kuran’ın gökyüzünün bilinmeyen derinliklerinden bilinmeyen bir yolla indiğini ve onun bir mucize olduğunu anlatmaktadır. Ve onlar ayeti böyle yorumlarken, Kuran’ı insandan uzaklaştırıp günaha girdiklerinin farkında bile değillerdir.
İyi ama bilgisizliğin ilacı sormak değil miydi?

Oysa ki ayetin anlatmak istediği şey içinde yaşadığımız maddi gerçeğin ta kendisidir ve doğru tefsiri şu olmalıdır;

“Allah anlayışını yaygınlaştırmaya çalışan Kuran öğretisinin temeli, insan ve içinde yaşadığımız maddi âlemdir. Halbuki bundan ötede ne başka bir yaratıcıdan, ne başka bir insandan ve ne de başka bir maddi âlemden söz etmenin imkanı yoktur. 

Peygamberlerin, olayların ve gezegenlerin, kısacası görünen ve hissedilen her şeyin birer âyet olduğunu bildiren Kuran’ın,
“ Haydi, yapabilirseniz siz de benzeri bir ayet meydana getirin. Ama yapamazsınız, yapamayacaksınız! Bakara 2/24” derken bildirdiği kesinlik işte bu imkansızlıktır.

Var olan âlemi değiştirebiliriz. Fakat var olandan başka bir âlem yaratmamız mümkün değildir. Hâttâ bırakın âlemi, Kuran’ın deyimiyle mevcut varlığın dışında bir sinek bile yaratamayacağımız açıktır. (Hac 22/73) Çünkü bilimin de söylediği gibi, var olan şeyler yok olmaz ve yoktan da hiçbir şey var olamaz.

Bilim dine, din bilime ayrılmaz bir biçimde bağlıdırlar. Kuran ayrı kavramlar olmakla birlikte, “ Yazıklar olsun Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi ayırana. Rad 13/25” ayeti ile onları ayırmamızı yasak etmiştir.
Çünkü onları birbirinden ayıran, gerçekte farkında olmadan âlemlerden Allah’ı ayırmaktadır.”

Sizi bilmem ama, bilim ve din arasındaki bu kavgada ben kendimi hâlâ bilime yakın, ama hâlâ tarafsız kalmak zorunda hissediyorum.

***

Dip not Eser Yazar Yayınevi / Baskı yılı Cilt Sayfa
1 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1982 9 250
2 Sahih-i Müslim / İman Mürşit 2.0 CD Turan Yazılım / 1996 272 168
3 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Ahmed Naim Diyanet İşleri / 1981 2 717
4 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Ahmed Naim Diyanet İşleri / 1982 1 83
5 Sünen-i İbn-i Mace Haydar Hatipoğlu Kahraman / 1982 7 6
6 Sünen-i İbn-i Mace Haydar Hatipoğlu Kahraman / 1982 2 243

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder