27. Deccal

Son Peygamberin anlattığı Kıyamet alametlerinden bir diğeri Deccal’dir. Sözlük anlamıyla, gerçeği saptırıp aldatan, şaşırtan, karışıklık çıkaran demekmiş ve Peygamber onu şöyle anlatıyor;

“ Bu gece rüyamda, ıslak uzun saçlarını taramış, esmer ve yakışıklı bir kimse gördüm. İki kişinin arasında ve kollarını onların omuzlarına atmış Kabe’yi tavaf ediyordu. 
- Bu kimdir ? diye sordum. 
- Meryem’in oğlu Mesih İsa’dır, dediler. Sonra Onun hemen arkasında, kırmızı yüzlü, kıvırcık saçlı, sağ gözü sakat birini daha gördüm. O da her iki koluyla bir adamın omuzlarına abanmış öyle tavaf ediyordu. 
- Bu kimdir? diye sordum. 
- Mesih Deccal dediler.” 1

Peygamberin anlattığı bir Deccal hikayesi dinlediniz. Nasıl, onu tanıyabildiniz mi? Tanıdıysanız söylemeyin, bakalım ben de tanıyabilecek miyim? Çünkü Peygamber kıyametten hemen önce göreceğimiz Deccal hakkında biraz daha ip ucu veriyor;

“ Gelecekte, Deccal’in girmediği hiçbir İslam ülkesi kalmaz. Deccal gelecektir, Medine’ye de gelecektir. O gün Medine halkının en değerli insanlarından biri Deccal’e karşı çıkar ve, 
- Eminim sen bize Peygamberin haber verdiği Deccal olmalısın! der. Bunun üzerine Deccal çevresinde bulunanlara; 
- Şimdi ben bu adamı öldürsem, sonra da yeniden diriltsem, söylediklerimden şüphe eder misiniz? diye sorar. Çevresindekiler, 
- Hayır, şüphe etmeyiz! derler. Ve böylece Deccal adamı önce öldürür ve hemen arkasından diriltir. Ancak o kimse dirilir dirilmez, 
- Senin Deccal olduğuna şimdi iyice emin oldum, der. Deccal emrindekilere, 
- Bu adamı öldürünüz! der. Ne var ki bundan sonra Deccal ne o kimseyi, ne de bir başkasını öldürmeye muktedir olamaz.” 2

Galiba onu tanır gibi oldum. Yanılmıyorsam Peygamber Deccal hakkındaki bu sözleriyle bilimi anlatmaktadır. Öyle ya, gelecekte böyle işler yapabilecek bir güç bilimden başka kim olabilir ki?

Kırmızı yüzlüdür, çünkü yanağından kan damlıyor dedirtecek kadar güçlü kuvvetlidir.
Kıvırcık saçlıdır, çünkü kafası kimsenin akıl erdiremediği karışık problemleri çözmekle meşguldür.
Sağ gözü kördür ve tek yere yaslanmaktadır, çünkü hareket noktası ve dayanağı asla iman olmamıştır.
Şu halde Kabe’de ne işi var? İsa gibi Mesih olmuş, üstelik de tavaf ediyor! Hayret, sakın bir yanlışlık olmasın?

Deccal fitne çıkaran demektir ve fitne denilince dinler tarihinde tek bir isim akla gelir. İblis, ya da diğer adıyla şeytan! Şimdi onun âlemdeki en büyük fitnesini Peygamberin dilinden okuyacağım.
Son Peygamber bir konuşmasında doğuya, güneşin doğduğu yöne işaret ederek şöyle demiş;

“ Dinleyin, fitnenin doğduğu yer işte şurada, güneşin doğduğu yerdedir. Güneş, şeytanın iki boynuzu arasından doğar!” 3

Bazıları bu sözü şöyle yorumlamışlar;
“Peygamber bu sözleriyle Medine’nin doğu tarafında oturan ve kendisine düşman olan Mudar ve Kinane kabilelerini kastediyor!” 4

Hiç kimse hakkında kötü söz söylemeyen Peygamberin sözü bu kadar kolayca izah edilebilir mi? Bence hayır. Şu halde ne demek istemiş olabilir?

Güneş gerçeği temsil ettiğine göre işin sırrı boynuzlarda olmalı?
İki boynuzun bir başta olduğunu hatırlayıncaya kadar çözememiştim. Sonra anladım ki, önce bu boynuzları taşıyan bir baş bulmam gerekiyor!
Meğer sonrası kolaymış. Güneş, gerçek, hayat, insan, şeytan ve işte şeytanın başı!

“ Allah bu meyveyi, sizin ölümsüz olmanızı istemediği için yasak etti. Araf 7/20”

Ve işte bir baştaki iki boynuz!

1. Şeytanın sözü doğrudur. Çünkü Allah Adem ile Havva’nın cennette tek başlarına ölümsüz olmalarını istemedi. İsteseydi şeytan aldatabilir miydi?
2. Şeytanın sözü yalandır. Çünkü Allah onların biz insanoğlu ile ölümsüz olmalarını istedi.

Şeytanın iki boynuzu arasından doğan güneş ya da fitne, bu sözün iki anlamı arasından fışkıran yaşam ve insan gerçeğidir.

Dünyanın bir öküzün iki boynuzu üzerinde durduğunu söyleyen eski insanların ne demek istediklerini şimdi siz de anlayabiliyor musunuz?

*

Peygamberin yardımı ile geldiğimiz bu noktada, neredeyse bilimi bile zan altında bırakacak olan gerçek Deccal’i suçüstü yakalamış olduk. Gördük ki o şeytandır, en eski ve en güçlü hasmımız!
Peki kimdir o şeytan, nerededir, Peygamber bilir mi acaba?

Bilirmiş;
“ – Şeytan içimizdedir, damarlarımızda dolaşan kan gibidir.” 5

Peygambere göre şeytan bizim nefsimizdir ve kıyamete kadar hep bizimle birliktedir.

Özellikle kendim gibi materyalist arkadaşlarım için bilgi taşımaya çalıştığım bu çalışmada, inananları uyarmak isterim.
Biliyorsunuz Kabe’de gördüğümüz Deccal’in sakatlığı sağ gözündeydi, sakın o Deccal siz olmayasınız? Çünkü yine biliyorsunuz ki şeytan bizi en kolay kendi dinimizle aldatır.

Bakın Peygamberin sağlığında onu dinleyenlerden biri neler anlatıyor;

“ Biz bir gün Mesîh Deccal hakkında konuşuyorduk. Peygamber yanımıza gelip dedi ki,
- Size Mesih Deccal’den daha çok ürktüğüm bir tehlikeyi haber vereyim mi?
- Evet ey Allah’ın Resûlü, verin! dedik.
- O tehlike gizli şirktir. Mesela kişi kalkıp namaz kılar, halbuki bu namazı kendisine bakanlar görsün diye kılmıştır, buyurdular.” 6

*

Şimdi size Deccal konusundaki son alıntıları aktaracağım. Anlatan Peygamber sırrının sahibi Haz. Huzeyfe’dir ve anlattıkları gerçekten sır gibidir;

“ Peygamber buyurdular ki;
- Deccal’in beraberinde su ve ateş vardır. Halkın ateş olarak gördüğü tatlı su, tatlı su olarak gördüğü ise yakıcı bir ateştir. Kim böyle bir durumda kalırsa, ateşi tercih etsin. Çünkü o, tatlı sudur.” 7

Su ve ateş bir yana, insani değer yargılarının yara aldığı bu karışık ortamda bugünün Deccal’i kimdir?

Bilime göre din, dine göre bilimdir.
İnananlara göre materyalistler, materyalistlere göre inananlardır.
Fakirlere göre zenginler, zenginlere göre fakirlerdir.
Siyahlara göre beyazlar, beyazlara göre siyahlardır.

Gerçeği bilenler hariç herkes birbirinin Deccal’i olmuş, herkes ateş içinde kalmıştır. Materyalistlere göre bu ateş tanrı inancıdır. İnananlara sorarsanız inançsızlık! Peki ama kim haklı, en iyisi Peygambere sormak.

Peygamber soruya soruyla cevap veriyor;
- Ey Müslümanlar bu ateş nedir?
- Ey Allah’ın peygamberi! Bu materyalistler Allah yok diyor, dini inkar ediyorlar. Sizin hakkınızda, Kuran’ı uydurdu diyorlar. Cennetten cehennemden haberleri yok. Allah korkusu olmayınca da kötülükler artıyor, toplumun ahlak yapısı bozuluyor.
Peygamber bu defa materyalistlere soruyor;
- Ya siz, siz ne dersiniz?
- Hayır! Bu inananlar neye ve niçin inandıklarını kendileri de bilmiyorlar. Bilim gerçeğini işlerine geldiği zaman kabul edip, işlerine gelmeyince inkar ediyorlar. Din duygusunu halkı uyutmak ve sömürmek için kullanıyorlar. Toplumu kör karanlıkların içine çekmek istiyorlar.
Bu manzara karşısında Peygamberin ortak cevabı şudur,
- Kim neyi ateş olarak görüyorsa, onun kurtuluşu odur. Ona girsin!

Hadisin sırrını anladınız mı?
Şeytan kendi nefsimizdedir ve bizi bizimle aldatmaktadır. Bize su olarak gösterdiğini, karşımızdakine ateş olarak göstermektedir. Karşımızda gördüğümüz ateşin aynısı bizim kendi içimizde de yandığı halde, herkes kendi ateşini su zannetmektedir.

Gerçekte bu ateşleri söndürecek başka bir su yoktur. Kim su zannettiğine koşacak olsa, kendi ateşine düşmektedir. Bizi söndürecek su, su sandığımız kendi ateşimiz değil, ateş sandığımız karşımızdaki sudur.

Kim kendi nefsini dinlemekten vazgeçmez ve başka insanların sesine kulak vermezse ateşe düşmekten kurtulamayacaktır.
Tıpkı Kuran’ın uyardığı gibi,

“ Yoksa siz, önceki milletlerin başına gelen sizin de başınıza gelmeden Müslüman olacağınızı mı zannetmiştiniz! Bakara 2/214”

“ Yoksa siz, Müslüman olduk demekle hemen kurtulacağınızı mı zannetmiştiniz! Ankebut 29/2”

*

Şimdi yıllar öncesine dönecek ve hiçbir zaman asla anlayamayacağımı zannettiğim bir hatırayı sizinle birlikte tekrar okuyacağım;

“ Peygamberle birlikte olduğumuz bir gün yakınımızda iki kişi tartışmaya başladı. Bunlardan biri öfkeden boyun damarları şişecek kadar sinirlenmiş bağırıyordu. Peygamber;
- Şu adam, ( Euzü bi’llahi mine’ş-şeytân’ir-racim.) deseydi öfkesi geçerdi, dedi.
Orada bulunanlar Peygamberin bu tavsiyesini iletince adam daha da çok kızdı ve şöyle cevap verdi;
- Ne o, yoksa siz beni cin çarpmış bir deli mi zannettiniz?” 8

İlk okuduğumda hiçbir şey anlamamış, hâttâ adamı haklı bulmuştum. Meğer Peygamber haklıymış. Meğer deccal şeytan, Allah’a sığınılacak kadar çok yakınımızda bir tehlikeymiş.

Euzü bi’llahi mine’ş-şeytân’ir-racim, yani şeytandan Allah’a sığınırım!

Ah bir de sığınacağım şu Allah’ı bulabilseydim?

***

Dip not Eser Yazar Yayınevi / Baskı yılı Cilt Sayfa
1 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1981 9 177
2 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1982 6 242
3 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1981 9 55
4 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1981 9 66
5 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1982 6 331
6 Seçme Hadisler Kurul Diyanet İşleri / Sayı :125 Tek kitap 103
7 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1982 9 184
8 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1981 9 57

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder