Öğle tatilinde bir koşu gidip aldım. Fatihteki sokağın başında arabadan inerken;
- Selam söyleyin, dedim. Ben iş dönüşünde uğrar sizi alırım.
- Güle güle dedi, işlerin rast gelsin. Gecikecek olursan acele etme, ben seni beklerim.
- Güle güle dedi, işlerin rast gelsin. Gecikecek olursan acele etme, ben seni beklerim.
İş dönüşü arabayı park edip yürürken ikindi ezanı okunmaya başlamıştı. Yer minderleri ve eski yazılarla döşeli salona girip oturanlarla selamlaştıktan sonra usulca kapıya yakın bir yere çöktüm. Sekiz on kadar misafir var ve Dede orta yaşlı biriyle sohbet ediyor. Konu Haz. Süleyman ve konuşan karıncalar.
Karıncalar konuşur mu? Artık biliyorum, sadece kulaklarımla işitmeye çalıştığım sürece asla konuşamazlar ama aklımla dinlersem konuşabilirler;
“ Haz. Süleyman zamanında, bir gün pek şiddetli bir kuraklık olmuş. Bahçeler otlaklar kurumuş, hayvanlar telef olmaya başlamışlar. Otlar ve hayvanlar sıkıntıya düşünce insanlar da sıkıntıya düşmüşler. Öyle ya, meyveyi sebzeyi nereden toplayacak, eti sütü kimden alacaklar? Toplanıp hep birlikte Haz. Süleyman’a gitmişler,
- Ey Peygamber! Halimizi görüyorsun, perişan olduk. Önümüze düşüp Allah’a yalvar da bize yağmur göndersin, demişler.
Haz. Süleyman, olur demiş. Sonra hep birlikte yağmur duası için kırlara doğru yola çıkmışlar.
Haz. Süleyman, olur demiş. Sonra hep birlikte yağmur duası için kırlara doğru yola çıkmışlar.
Küçük kara karınca yoldaki kalabalığı görünce merak edip, önde giden Süleyman’a sokulmuş ve sormuş,
- Hayrola, nereye böyle?
Süleyman vaziyeti bir bir anlatmış,
- İşte böyle. Ben şimdi yağmur göndermesi için Allah’a dua edeceğim, onlar da arkamda durup amin diyecekler. İstersen sen de bizimle gelip amin de.
Kara karınca durup düşünmüş,
- İyi ama demiş, böyle dua edersen Allah kabul etmez ki!
Süleyman sormuş,
- Peki nasıl dua etmeliyim?
Karınca cevaplamış,
- Öne geçip dua eden ben, arkada durup amin diyen sen olmalısın. Zira Allah ancak küçüklerin duasını kabul eder.”
- Hayrola, nereye böyle?
Süleyman vaziyeti bir bir anlatmış,
- İşte böyle. Ben şimdi yağmur göndermesi için Allah’a dua edeceğim, onlar da arkamda durup amin diyecekler. İstersen sen de bizimle gelip amin de.
Kara karınca durup düşünmüş,
- İyi ama demiş, böyle dua edersen Allah kabul etmez ki!
Süleyman sormuş,
- Peki nasıl dua etmeliyim?
Karınca cevaplamış,
- Öne geçip dua eden ben, arkada durup amin diyen sen olmalısın. Zira Allah ancak küçüklerin duasını kabul eder.”
Dede sustu, sonra derin bir sessizlik. Beynimin içinde bir kara karınca geziniyor…
Ah küçük kara karınca! Artık seni tanıyor, seni duyuyorum. Sen fakir ve çaresiz bir insan, sen Kabe’deki kara taşsın. Keşke Süleyman gibi ben de seni kendi nefsimin önüne çekebilseydim ve keşke benim için de dua etseydin.
Ah küçük kara karınca! Artık seni tanıyor, seni duyuyorum. Sen fakir ve çaresiz bir insan, sen Kabe’deki kara taşsın. Keşke Süleyman gibi ben de seni kendi nefsimin önüne çekebilseydim ve keşke benim için de dua etseydin.
Az sonra biri seslendi;
- Artık namazı kılsak mı?
Bir an Dedeyle göz göze geldik, bakışları abdestim olup olmadığını soruyor. Yerimden kıpırdamadım, evet var. Sürekli kılamadığım için böyle bir defasında abdestsiz yakalanmış ve herkesi bekletip mahcup olmuştum. Demek ki Dede de unutmamış.
Misafirlerle birlikte doğrulurken Hüsamettin bey askıdaki cübbeyi alıp Dedeye uzattı,
- Buyurun efendim.
Dede çekindi. Eliyle yanındakini işaret edip,
- Efendiye ver Çelebi! Biz artık ihtiyarladık, ne söylediğimizi kendi kulağımız bile duymaz oldu.
Efendi dediği az önce karıncaları konuştuğu misafir. Elli yaşlarında görünüyor ve daha önce hiç görmediğim biri. Önce o da reddetmek istediyse de ısrar üzerine cübbeye kollarını uzattı. İşte tam o sırada Dedeye doğru dönüp şöyle mırıldandığını duydum,
Efendi dediği az önce karıncaları konuştuğu misafir. Elli yaşlarında görünüyor ve daha önce hiç görmediğim biri. Önce o da reddetmek istediyse de ısrar üzerine cübbeye kollarını uzattı. İşte tam o sırada Dedeye doğru dönüp şöyle mırıldandığını duydum,
- Efendimiz miraçtayken Rabbimiz de onun için namaz kılıyordu, öyle değil mi efendim?
Dede tebessüm ederek başıyla tasdik etti. Ne konuşuyorlar acaba?
Namazdan kısa bir süre sonra misafir imam izin isteyince Dede de kalktı;
- Biz de izin isteyelim, ancak gideriz.
Çıkarken koridorda kulağıma eğildi;
- Efendi bir Rufai şeyhidir. Sen de unutma, fırsat bulursak bir ara ziyaretine gideriz.
Bir şeyh öyle mi? Hiç sakalsız şeyh görmemiştim. Ev sahibiyle vedalaşırken ona dikkatlice bir daha baktım. Dede söylemese bilemezmişim, dışardan hiç belli olmuyor.
Kapıdan çıkarken efendinin ayakkabılarını alıp düzelttim. Dedenin hürmet ettiğine benim de hürmet etmem lazım, öyle değil mi?
*
O günden bu yana gitmek nasip olmadı ve genç Rufai şeyhini bir daha hiç görmedim. Ancak Dedeye söyledikleri de aklımdan hiç çıkmadı. Çünkü o sözler, miracı anlatan bir anlayışın artık unutulmaya yüz tutmuş sözleridir.
“ Son Peygamber gökyüzünün yedinci katında ve Allah’ın huzuruna girmek üzeredir. Tam o sırada kendisini uyaran bir ses duyar,
- Dur ya Muhammet! Rabbin senin için namaz kılıyor.
Peygamber daha sonra miracı anlatırken dedi ki,
- Ben o sesi Ebu Bekir’in sesine benzettim.” 1
- Dur ya Muhammet! Rabbin senin için namaz kılıyor.
Peygamber daha sonra miracı anlatırken dedi ki,
- Ben o sesi Ebu Bekir’in sesine benzettim.” 1
Evet, şimdi sıra Peygamberin en büyük mucizesi olan miraçta. Bakalım bu en büyük mucize, mucizeler hakkındaki anlayışımı değiştirebilecek mi?
*
Yükselmek anlamındaki uruc kelimesinden türetilen miraç, merdiven demekmiş ve şimdi miraçla ilgili bir hadis aktaracağım. Enes bin Malik, Ebu Zer’den naklen anlatıyor.
Ancak merak ettim, rivayet ettiği 2286 hadis ile en çok hadis rivayet eden yedi sahabenin üçüncüsü olan Enes bin Malik böylesine önemli bir hadisi niçin kendisi bizzat Peygamberden değil de Ebu Zer’den naklen anlatıyor?
Bu soru çok önemli ve cevabını arayacağım. Fakat merak ettiğim bir şey daha var. İslam'ın inşasında başından sonuna kadar Peygamberle birlikte çalışan, daha sonra da ona halife olan Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali, Peygamberin muavinim dediği Zübeyr, Peygamber sırrının sahibi Huzeyfe, cennetle müjdelenen Said bin Zeyd, Ebu Ubeyde, Zeyd bin Erkam, Talha ve diğerleri! Son Peygamberi ve İslam’ı anlatırken niçin bu kadar suskunlar?
Niçin onların birinden ve bir tane olsun bir mucize dinleyemiyoruz?
Niçin onların birinden ve bir tane olsun bir mucize dinleyemiyoruz?
Vazgeçtim herkesin dilinde dolaşanlardan, bu en büyük mucize hakkında birinin olsun söyleyecek bir kelime sözü yok mudur? Evet, yoktur.
Yoksa bilgileri mi yoktur?
Yok desem inanır mısınız..?
Tecrid-i Sarih’te miracı anlatan iki hadis vardır. Biri Enes bin Malik’ten, diğeri pek bilinmeyen bir isim, Malik bin Sasaa.
Tecrid-i Sarihi Buhari’den seçerek derleyen Zeynüddin Ahmet bin Zebidi, Malik bin Sasaa hadisinin sonunda şu tavsiyede bulunur.
Tecrid-i Sarihi Buhari’den seçerek derleyen Zeynüddin Ahmet bin Zebidi, Malik bin Sasaa hadisinin sonunda şu tavsiyede bulunur.
“ Her iki hadiste, birbirinde olmayan farklılıklar vardır. Her iki hadisi birlikte değerlendiriniz.”
Şimdi tavsiyeye uyuyor ve okumaya başlıyorum.
*
Enes bin Malik anlatıyor;
“ Ebu Zer, Miraç kıssasını Peygamberin şöyle anlattığını söylerdi ;
- Ben Mekke’de iken evimin çatısı yarıldı ve Cebrail indi. Göğsümü yardıktan sonra içini zemzem suyu ile yıkadı. Sonra hikmet ve iman ile dopdolu altın bir leğen getirip içindekini göğsümün içine boşalttı ve göğsümü kapadı. Sonra elimden tutup beni semaya doğru çıkardı…” 2
“ Ebu Zer, Miraç kıssasını Peygamberin şöyle anlattığını söylerdi ;
- Ben Mekke’de iken evimin çatısı yarıldı ve Cebrail indi. Göğsümü yardıktan sonra içini zemzem suyu ile yıkadı. Sonra hikmet ve iman ile dopdolu altın bir leğen getirip içindekini göğsümün içine boşalttı ve göğsümü kapadı. Sonra elimden tutup beni semaya doğru çıkardı…” 2
Hadisin devamında Son Peygamberin gökyüzünde diğer büyük peygamberlerle karşılaşması ve onlarla olan konuşmaları anlatılıyor. Ama ben durdum, durdum çünkü şu ana kadar okuduklarım beni oldukça yordu. Biraz da diğerine göz atsam;
Malik bin Sasaa anlatıyor;
“ Peygamber, Aksa mescidine götürüldüğü gecenin esrarından söz ederken buyurdu ki; - Bir gün Kabe’nin yanı başındaki Hicir’de yatıyordum ki, Cebrail geldi ve göğsümü yarıp kalbimi çıkardı. Sonra içi iman ve hikmet dolu bir tas getirildi. Kalbim zemzem suyu ile yıkandıktan sonra içine hikmet ve iman doldurularak tekrar eski yerine konuldu. Daha sonra, katırdan küçük ve merkepten büyük beyaz bir binit getirildi. ( Ravi Katade, Enes bin Malik’in; - Bunun adı Burak’tır ki, bir adımda gözün görebildiği yerlerin ötesine ulaşırdı, dediğini bildirir.) Ben bunun üzerine bindirildim. Cebrail de benimle birlikte geldi. Sonra Cebrail ile birlikte Beyt-i Makdis’e geldim. Namaz kıldım. Bütün peygamberler de benimle kıldılar. Sonra, âli makamlara çıkılacak bir merdiven (miraç) kuruldu. Cebrail ile birlikte ona bindirildim ve Onunla beraber yükseldim…” 3
“ Peygamber, Aksa mescidine götürüldüğü gecenin esrarından söz ederken buyurdu ki; - Bir gün Kabe’nin yanı başındaki Hicir’de yatıyordum ki, Cebrail geldi ve göğsümü yarıp kalbimi çıkardı. Sonra içi iman ve hikmet dolu bir tas getirildi. Kalbim zemzem suyu ile yıkandıktan sonra içine hikmet ve iman doldurularak tekrar eski yerine konuldu. Daha sonra, katırdan küçük ve merkepten büyük beyaz bir binit getirildi. ( Ravi Katade, Enes bin Malik’in; - Bunun adı Burak’tır ki, bir adımda gözün görebildiği yerlerin ötesine ulaşırdı, dediğini bildirir.) Ben bunun üzerine bindirildim. Cebrail de benimle birlikte geldi. Sonra Cebrail ile birlikte Beyt-i Makdis’e geldim. Namaz kıldım. Bütün peygamberler de benimle kıldılar. Sonra, âli makamlara çıkılacak bir merdiven (miraç) kuruldu. Cebrail ile birlikte ona bindirildim ve Onunla beraber yükseldim…” 3
Bu hadisin de devamı var ve ilk hadistekine benziyor. Ancak ben yine durdum. Durdum çünkü, bu yorgunluğun geri dönmeme neden olmasından korkuyorum.
Nitekim rahmetli Turan Dursun yorulup geri dönenlerimizden biridir. Hem de Kuran ve Hadis konularında uzman bir din adamı olmasına rağmen. “Din bu” isimli eserinde, bütün bunların akıl ve bilime aykırı birer saçmalık olduğunu söyler. Sanki haksız da değilmiş gibi görünüyor öyle değil mi?
Çalışmaya birkaç gün ara verip dinlendikten sonra, dönüp Peygamberin evinin çatısına doğru yeniden tırmanmaya başladım. Cebrail’in deldiği yerden ben de giremez miyim?
Peygamber evimin çatısı diyor ama, yine kendi ifadesine dayanan bazı kayıtlarda bu evin kendi evi değil de, amcasının kızı Ümmü Hani’nin evi olduğu bildiriliyormuş. Sayın Kamil Miras hadisin hemen altında bu çelişkiyi açıklamak ihtiyacını duyar.
“ Bu sadece dilde kullanılan bir benzetmedir. İçinde bulunduğum evin, şeklinde anlaşılmalıdır.”
Bazı insanların ne kadar saf ve temiz oldukları sizin de dikkatinizi çekiyor mu? Cebrail’in kim olduğu, bir evin çatısını nasıl deldiği merak edilmiyor da, o evin hangi ev olduğu merak ediliyor.
Cebrail, bazen insan suretinde olmak üzere sonraki yıllarda bir çok kez daha gelmişti. Her gelişinde damdan mı gelirdi? Her gelişinde çatı yarılır mıydı? Bu evlerin delinen çatılarını hangi ustalar tamir ederdi? Miracı inkar eden Mekkeliler delinen bu çatıyı gidip görmüşler miydi? Bu yarıklar küçük müydü yoksa büyük mü, sorular bitmez.
Cebrail, bazen insan suretinde olmak üzere sonraki yıllarda bir çok kez daha gelmişti. Her gelişinde damdan mı gelirdi? Her gelişinde çatı yarılır mıydı? Bu evlerin delinen çatılarını hangi ustalar tamir ederdi? Miracı inkar eden Mekkeliler delinen bu çatıyı gidip görmüşler miydi? Bu yarıklar küçük müydü yoksa büyük mü, sorular bitmez.
Peygamberi dinlemeye, gerçekten bir evin delinen çatısını düşünerek başlarsanız muhakkak çok yorulur ve hiçbir şey anlayamazsınız. Çünkü sözün anlamı evin çatısında değil çatının anlamında saklıdır ve insanın çatısı başındaki aklıdır.
Öyle sanırım ki, halkın yeterli bir anlayışa sahip olduğuna inansaydı, Son Peygamber belki de Haz. Davut gibi sözlerine şöyle başlayacaktı; Gecelerin sessizliği, dinleyip öğrenmek isteyene çok şey anlatır!
Öyle sanırım ki, halkın yeterli bir anlayışa sahip olduğuna inansaydı, Son Peygamber belki de Haz. Davut gibi sözlerine şöyle başlayacaktı; Gecelerin sessizliği, dinleyip öğrenmek isteyene çok şey anlatır!
Peki niçin dosdoğru söylemiyor?
Artık biliyorum. Din dili zor anlaşılır bir kuş dilidir ve anlayışlar farklıdır. Aslında bunu bir nedeni daha varmış ve Haz. İsa şöyle açıklıyor;
“ Size hikmet verilmiştir, anlıyorsunuz. Fakat meselenin dışında kalanlara her şey mesellerle oluyor. Bakıp görmezler ve işitip anlamazlarsa, ola ki bu bilgisizlikleri nedeniyle affedilirler. Markos 13/10”
*
Cebrail ve çatı hakkında bu yorum sadece benim anlayışım olsaydı eksikli olurdu. Halbuki bunun böyle olduğunu söyleyen Son Peygamber bizzat kendisidir. İşte başka bir çatı hatırası;
“ Peygamber Medine’ye geldiğinde, devesi Müslümanların topluca namaz kıldıkları boş bir arsada çöktü. Bu arsa, Esad bin Zürare’nin himayesinde bulunan Süheyl ve Sehl adında iki yetim çocuğa ait olup, daha önce hurma serilip kurutulan bir harman yeri idi. Peygamber burayı mescit yapmak üzere satın almak istediğinde, arsa sahipleri hibe etmek istediler. Fakat peygamber kabul etmedi ve belli bir bedel ile satın aldı. Mescidin yapımında çalışan herkesle beraber peygamber de kerpiç taşıdı.” 4
“ Mescidin eni ve boyu 75 metre, zemini toprak idi. Adam boyu duvarlarla çevrildi. Duvarlar, temelden itibaren yarıya kadar taşla, kalanı kerpiçle örüldü. Üç kapısı vardı. Güneşten korunmak için, arsanın mihraptaki bir bölümüne hurma kütüklerinden bir çardak yapıldı ve üzeri hurma dalları ile kapatıldı. Peygambere, buranın daha ciddi bir ahşap tavanla kapatılması teklif edildiğinde ; - Bu kadarı yetişir. Musa’nın çatısı gibi çatı yoktur, buyurdu.” 5
Nedir Musa’nın çatısı?
İki denizin birleştiği yerdeki büyük anlayışı bir kenara, sadece on emri bile bu büyük çatıyı anlamak için yeter sanırım.
İki denizin birleştiği yerdeki büyük anlayışı bir kenara, sadece on emri bile bu büyük çatıyı anlamak için yeter sanırım.
“Allah’tan başka bir ilaha inanmayacaksın
Suretlerden put yapmayacaksın
Allah’ın adını boş yere ağza almayacaksın
Kutsal gününü unutmayacaksın
Ana ve babana hürmet edeceksin
Öldürmeyeceksin
Zina etmeyeceksin
Çalmayacaksın
Yalan söylemeyeceksin
Komşunun hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin Çıkış 20/2-17”
Suretlerden put yapmayacaksın
Allah’ın adını boş yere ağza almayacaksın
Kutsal gününü unutmayacaksın
Ana ve babana hürmet edeceksin
Öldürmeyeceksin
Zina etmeyeceksin
Çalmayacaksın
Yalan söylemeyeceksin
Komşunun hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin Çıkış 20/2-17”
Musa’dan bu yana yaklaşık beş bin yıl geçti. Hıristiyanlık ve Müslümanlık olmak üzere iki büyük din daha yaşadık. Hangisi yanlış ve beş bin yıl sonra kimler kaçını tutabiliyor?
Artık çatı konusunu geçebilir, okumaya devam edebilirim.
Artık çatı konusunu geçebilir, okumaya devam edebilirim.
“ Cebrail geldi ve göğsümü yarıp kalbimi çıkardı. Sonra içi iman ve hikmet dolu bir tas getirildi. Kalbim zemzem suyu ile yıkandıktan sonra içine hikmet ve iman doldurularak tekrar eski yerine konuldu.”
Son Peygamber cerrahi bir operasyon geçirdiğini mi anlatıyor? Elbette hayır! Gerçeğe ve insanlığa duyduğu büyük bir sevgiyi dile getirmekte, bu sevgiyle her türlü kötülükten uzaklaştığını anlatmaktadır.
Son Peygamber miraç olarak bildiğimiz bu yükselişin, bir anlayış yükselişi olduğunu öğretmektedir.
Nedir bu yükseliş? Yükseldiğimiz yer neresidir? Peygamber niçin doğrudan Allah’ın huzuruna çıkarılmamış da, önce Kudüs’e götürülmüştür? Refref nedir? Burak nedir?
Peygamber Burak’ı şöyle tarif ediyor,
- Eşekle katır arası özel bir hayvan!
- Eşekle katır arası özel bir hayvan!
Eşekle katır arası, yani uysallıkla inatçılık arasında bir binit ve aklî bir yolculuk! Ve Burak’ın bir adımı gözün gördüğü yerin çok ötelerinde, çok hızlı! Bakın bu tespitler bana ne hatırlatıyor?
Sovyet yazarlar M. İlin ve E. Segal, “ İnsan nasıl insan oldu” isimli kitabın girişinde bir devden bahsediyorlar;
“ Bu dünyada bir dev var. Bu devin öyle kolları var ki, hiç güçlük çekmeden bir lokomotifi kaldırabilir.
Bu devin öyle ayakları var ki, günde binlerce kilometre koşabilir.
Bu devin öyle kanatları var ki, bulutların üzerinde, kuşların çıkamadığı yüksekliklerde uçabilir.
Bu devin öyle yüzgeçleri var ki, su altında balıklardan daha iyi yüzebilir.
Bu devin öyle gözleri ve öyle kulakları var ki, görülmeyenleri görür, başka bir dünyada konuşulanları işitir.
Bu dev o kadar güçlüdür ki, dağları delip geçer ve dolu dizgin akan nehirleri durdurur.
Bu dev, yer yüzünü istediği gibi değiştirir. Ormanlar diker, denizleri birleştirir, çölleri sular.
Kimdir bu dev?
Bu dev insandır.
İnsan bir Devdir! ” 6
Bu devin öyle ayakları var ki, günde binlerce kilometre koşabilir.
Bu devin öyle kanatları var ki, bulutların üzerinde, kuşların çıkamadığı yüksekliklerde uçabilir.
Bu devin öyle yüzgeçleri var ki, su altında balıklardan daha iyi yüzebilir.
Bu devin öyle gözleri ve öyle kulakları var ki, görülmeyenleri görür, başka bir dünyada konuşulanları işitir.
Bu dev o kadar güçlüdür ki, dağları delip geçer ve dolu dizgin akan nehirleri durdurur.
Bu dev, yer yüzünü istediği gibi değiştirir. Ormanlar diker, denizleri birleştirir, çölleri sular.
Kimdir bu dev?
Bu dev insandır.
İnsan bir Devdir! ” 6
Aklî bir yolculuk ve çok hızlı bir taşıyıcı!
Haz. Cebrail hakkındaki anlayışım doğruydu. Bir kere daha anlıyorum ki Cebrail insanlığın aklı, Burak benim kendi aklımdır ve hepimizin bir Burak’ı vardır.
Haz. Cebrail hakkındaki anlayışım doğruydu. Bir kere daha anlıyorum ki Cebrail insanlığın aklı, Burak benim kendi aklımdır ve hepimizin bir Burak’ı vardır.
Ya Burak’la gittiğimiz yol?
Kuran’a göre Peygamberin gittiği yol miraçtır ve miracın yolu ne hikmetse önce Kudüs’ten geçmektedir.
Kuran’a göre Peygamberin gittiği yol miraçtır ve miracın yolu ne hikmetse önce Kudüs’ten geçmektedir.
“ Bir gece kulunu, âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir. İsra 17/1”
Allah Peygamberini niçin doğrudan huzuruna almamış da, önce Kudüs’e göndermiştir? Orada Peygambere hangi ayetleri göstermek istemiş olabilir?
Göstermek istediği ayetler, İbrahim, İshak, Yakup, Yusuf, Eyüp, Lût, Nuh, Hud, Salih, Şuayb, Üzeyir, İdris, Davud, Süleyman, Musa ve İsa gibi ayetler olabilir mi?
Göstermek istediği ayetler, İbrahim, İshak, Yakup, Yusuf, Eyüp, Lût, Nuh, Hud, Salih, Şuayb, Üzeyir, İdris, Davud, Süleyman, Musa ve İsa gibi ayetler olabilir mi?
Olabilir. Çünkü Kudüs’te peygamberler tarihi, peygamberler tarihinde ise akıl ve bilgi saklanmaktadır. Anlaşılıyor ki miracın giriş kapısı akıl, bilgi ve düşünce ile açılmaktadır. Bizim akıl Buraklarımız da önce Kudüs’e uğramalı, Allah’ın söz ettiği ayetleri bizler de görebilmeliyiz.
Kendi aklımızın Sidret’ül münteha’ya çıkmaya, sonsuzluğu anlamaya gücü yetmeyebilir. Son Peygamber yolun bundan sonrası için kimden yardım isteyebileceğimizi bilmektedir. Cebrail, yani büyük insanlık aklı!
Kuran’ın kastettiği bu ayetlerin, önceki peygamberlerin miras bıraktıkları bu büyük bilgi olduğuna eminim. Bakın Peygamberin dostlarından biri neler anlatıyor;
“Peygamber bize, bazen sabah oluncaya kadar İsrail oğullarına ait hikayeler anlatırdı.” 7
Sevgili dostu Ebu Zer’e ise şu tavsiyede bulunmaktadır;
“ Ey Ebu Zer! Allah’ın kitabından bir ayet öğrenmen, yüz rekat namaz kılmandan daha hayırlıdır. Keza gidip ilimden bir konu öğrenmen, senin için bin rekat namaz kılmandan daha hayırlıdır.” 8
Öğrencilerinden ve İslam'ın en büyük öğretmenlerinden Abdullah bin Abbas, ondan aldığı bu öğretiyi şu cümlelerle aktarmaktadır,
“ Bir saatlik tefekkür, bir gece boyu ibadetten daha hayırlıdır.” 9
*
Ya sonsuzluğun ötesindeki aşk Refrefi? Doğrusu ben bilmiyorum. Belki Dede bilir, kim bilir belki siz de biliyorsunuzdur. Ancak haddim olmayarak şu kadarını söylemek isterim ki Kuran’ın,
“ İki yay arası kadar, hâttâ daha da yakın oldu. Necm 53/9” ayeti yanlış anlaşılmakta, Allah ile kulunun arası santimle ölçülmek suretiyle açılmaktadır.
“ İki yay arası kadar, hâttâ daha da yakın oldu. Necm 53/9” ayeti yanlış anlaşılmakta, Allah ile kulunun arası santimle ölçülmek suretiyle açılmaktadır.
Tarihe, kültüre ve bilime kulak verilseydi, bu iki yay ile insandaki iki kaşın, iki kaş arası ile de anlayışın anlatıldığı görülürdü. Bu anlayışın işareti, Hintlilerin iki kaşı arasındaki üçüncü gözde apaçık görünmekte değil mi?
Her bir katı sonsuza bedel yedi kat yüksekliği aşmak, her durakta dünyalar kuran peygamberleri görüp tanımak bir geceye sığdırılabilecek kolay bir iş mi? Gerçekten bilmiyorum. Bildiğim bu yükseliş için ömürler harcandığı, yine de peygamberlerin ulaştığı yüksekliklere ulaşılamadığıdır.
*
Şimdi sözün başında merak ettiğim soruya dönebilirim.
Enes bin Malik, böylesine önemli bir hadisi niçin bizzat Peygamberden değil de, Ebu Zer’den naklediyor ?
Sebebi aşağıdaki hatırada saklıdır,
Enes bin Malik, böylesine önemli bir hadisi niçin bizzat Peygamberden değil de, Ebu Zer’den naklediyor ?
Sebebi aşağıdaki hatırada saklıdır,
“ Peygamber Medine’ye gelirken, Enes bin Malik’in annesi Ümmü Süleym de kendi kavmiyle birlikte Müslüman olmuştu. Kocası Malik bu duruma kızarak eşinden ayrılmış ve Şam’a giderek orada vefat etmişti. Kocası öldükten sonra Ebu Talha onunla evlenmek istedi. Talha o sıralarda henüz Müslüman olmamıştı. Müslüman olduktan sonra Ümmü Süleym Onunla evlendi. O tarihte Ümmü Süleym’in Malikten olan oğlu Enes, sekiz on yaşlarında küçük bir çocuktu. Annesi elinden tutarak peygambere getirdi ve ; - Ey Allah’ın resulü, bu oğlum Enes’ciktir. Sana hizmet etmesi için getirdim. Bunun için Allah’a dua ediniz, dedi.” 10
Görülüyor ki, Son Peygamberin bu öğretiyi verdiği yıllarda, Enes bin Malik henüz on yaşında bir çocuktur. Ona böyle bir miraçtan nasıl söz edilebilir? Bu nedenle, bu miracı sonradan ona anlatan Haz. Ebu Zer’e ve Haz. Malik bin Sasaa’ya ne kadar teşekkür etsem yine de azdır.
Haz. Ali’nin bu nedenle yürekten ah çektiğini bilir miydiniz?
“ Göğsüne işaret ederek şöyle dedi ; - Bana bak, işte şurada çok ilim var. Lakin ah onu taşıyacak kimseler bulabilsem!” 11
“ Göğsüne işaret ederek şöyle dedi ; - Bana bak, işte şurada çok ilim var. Lakin ah onu taşıyacak kimseler bulabilsem!” 11
*
İnsan olmanın, miraca yükselmenin güçlüğü meydanda. Fakat yine de ümit kesmemeli, yürümekten vazgeçmemeliyim. Karıncanın hikayesini nasıl unuturum,
“ Yolda gördükleri karıncaya sormuşlar, nereye böyle? Hacca gidiyorum, demiş. İyi ama demişler, bu yürüyüşle varamazsın ki! Karınca, olsun demiş, hiç olmazsa yolunda ölürüm ya!”
“ Yolda gördükleri karıncaya sormuşlar, nereye böyle? Hacca gidiyorum, demiş. İyi ama demişler, bu yürüyüşle varamazsın ki! Karınca, olsun demiş, hiç olmazsa yolunda ölürüm ya!”
Karıncanın ne demek istediğini anladım.
“Allah katında ameller niyetlere göredir ve Allah kendisine doğru yürüyerek gelene koşarak yaklaştığını söylemektedir.” 12
“Allah katında ameller niyetlere göredir ve Allah kendisine doğru yürüyerek gelene koşarak yaklaştığını söylemektedir.” 12
Ben yürümeye devam etmeliyim. Kim bilir, belki de gecelerden bir gece bu benim için de mümkün olabilir. Bakarsınız gecelerden bir gece Haz. Cebrail benim de çatımı delmiş kapıp götürmüş, bir de bakarım ki Allah’ın huzurundayım. Kudüs’e, Mescid’ül Aksâ’ya gitmeye gücüm yetmez, yolda diğer peygamberleri göremezsem üzülmem. Birkaç fakir hastayı, susayan bir köpeği görmüş olmam yetmez mi? 13
Bu suretle belki âlim olmuş olmam ama, en azından huzura kavuşmuş olmam mı? Zaten önemli olan da huzura kavuşmak değil mi?
Sözlükler, huzur kelimesinin iki anlama geldiğini bildirir. Hazır olmak, mevcut bulunmak, veya Allah ile olan rahatlık, gönül ferahlığı.
Âlimlerse İslam’ın temel ibadetlerinden olan ve Peygamberin miracı sırasında emredilen namazın bu huzurun en yüksek noktası olduğunu söylerler.
Âlimlerse İslam’ın temel ibadetlerinden olan ve Peygamberin miracı sırasında emredilen namazın bu huzurun en yüksek noktası olduğunu söylerler.
Namaz nedir bilmiyorum, kim onda nasıl bir huzur buluyor onu da bilmiyorum. Ama Kuran’ın söz ettiği şu huzuru çok iyi biliyor, onu seviyorum.
“ Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur. Rad 13/28”
***
Dip not Eser Yazar Yayınevi / Baskı yılı Cilt Sayfa
1 M. Arabi Fütuhat-ı Mekkiye Selahaddin Alpay Şakir Hoca / 1980 Tek kitap 397
2 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Ahmed Naim Diyanet İşleri / 1981 2 273
3 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1983 10 65
4 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1983 10 107
5 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1983 10 115
6 İnsan nasıl insan oldu M.İlin - E. Segal Yeni Dünya Tek kitap 6
7 Sünen-i Ebu Davud / İlim Mürşid 2.0 CD Turan Yazılım / 1997 11 2118
8 Sünen-i İbn-i Mace Haydar Hatipoğlu Kahraman / 1982 6 380
9 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1982 4 26
10 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1982 4 429
11 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Ahmed Naim Diyanet İşleri / 1982 1 62
12 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1981 12 421
13 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1982 7 224
Dip not Eser Yazar Yayınevi / Baskı yılı Cilt Sayfa
1 M. Arabi Fütuhat-ı Mekkiye Selahaddin Alpay Şakir Hoca / 1980 Tek kitap 397
2 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Ahmed Naim Diyanet İşleri / 1981 2 273
3 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1983 10 65
4 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1983 10 107
5 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1983 10 115
6 İnsan nasıl insan oldu M.İlin - E. Segal Yeni Dünya Tek kitap 6
7 Sünen-i Ebu Davud / İlim Mürşid 2.0 CD Turan Yazılım / 1997 11 2118
8 Sünen-i İbn-i Mace Haydar Hatipoğlu Kahraman / 1982 6 380
9 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1982 4 26
10 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1982 4 429
11 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Ahmed Naim Diyanet İşleri / 1982 1 62
12 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1981 12 421
13 Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Z.Zebidi - Kamil Miras Diyanet İşleri / 1982 7 224
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder