Eşimle beraber hatırını sormaya gittik. Önce göstermek istemedi ama ısrar edince çoraplarını çıkardı, parmak uçları sararmış bez parçaları ile sarılıydı. Sonra onları da çıkardı. Gerçekten de kötüydü, cılk yara içinde. Daha önce de birkaç kez olmuştu dedi, kendi bildiği ilaçlarla tedavi etmeye çalışıyormuş.
Bizde de olduğunu, son gittiğimiz doktorun verdiği ilaçların çok iyi geldiğini söyleyip hastaneye götürmek istedik. Yürüyecek halde değildi ve ayaklarının o hâliyle evden çıkmak istemedi. Hiç olmazsa bir süre de bizim kullandığımız ilaçları kullansa! Buna razı oldu ve ilaçların parasını verdi.
Ertesi gün ilaçları alıp geldiğimizde, ilaçlamadan önce yaraları iyice temizlemek gerektiğini de, bu işi tek başına yapmasının zor olacağını da biliyordum. Çünkü hem eğilemez, hem de hasta gözleri zor görür. Yardım etmek istedim, peki dedi. Eğilip çalışmaya başladım...
Bu sırada eşim Dedeyle sohbet ediyor, akrabalardan bir hanımın rahatsızlığını anlatıyor. Ara sıra baygınlık geçiriyormuş ve doktor emar çekilecek demiş, kadıncağız çok korkuyormuş...
Bir yandan çalışıyor bir yandan düşünüyorum. Dede emarın ne olduğunu bilir mi acaba? Halbuki ben bilirim. Gerçekten sıkıcı. Ortada olan biten bir şey yok ama, insan diri diri mezara girmiş gibi oluyor. Lafa karışıp anlatmaya başladım. Camdan yapılmış büyük bir tüpe benzediğini, insanın dakikalarca hareketsiz yatmak zorunda olduğunu, sürekli bir takırtı sesi duyulurken bu sesin dışarıdaki bir ekranda görüntüye dönüştüğünü anlatıyor, anlatırken de adeta yeniden yaşıyorum. O heyecanla şöyle demişim;
- Dede neler yapıyorlar, insanın kıyamete inanası geliyor!
Cevap gelmeyince bir süre sonra başımı kaldırıp baktım. Fersiz gözbebekleri büyümüş, bakışları garip bir heyecan içinde. Sanki avının üzerine sıçramaya hazırlanan yaşlı bir leopar. Gözlerindeki heyecanı saklamaya çalışan bir sesle;
- Yoksa! dedi, bu saate kadar inanmıyor muydun?
Başımı öne eğerken terlemeye başladığımı hissettim. Hay Allah, nasıl oldu da içimdeki şüphe dışarı vurdu!
İşimi bitirinceye kadar bir daha ağzımı açmadım. Eve dönerken hâlâ düşünüyorum, Dede ne demek istedi?
Biliyorum ki ne boş ne zamansız konuşmaz, niçin tam o anda? Niçin tam bilim ve teknolojinin inanılamaz başarılarını dile getirdiğim o anda?
Yoksa bir şeyler mi anlatmak istemişti?
Kıyamet dedikleri bilinmezliği, anlattığım işte bu hatıradan sonra çalışmaya başlamıştım. Doğrusu hiç de kolay bir iş değilmiş. Her yolun Roma’ya çıktığı gibi, her çaldığım kapı ruha çıkıyor.
Ruh deyip geçmeyin, felsefeyi bile perişan eden o değil mi?
Ruh deyip geçmeyin, felsefeyi bile perişan eden o değil mi?
Kuran bile;
“ Sana ruhtan soruyorlar. De ki, ruh Rabbimin emrindendir. Bu hususta onlara pek az ilim verilmiştir. İsra 17 / 85” demiyor mu?
“ Sana ruhtan soruyorlar. De ki, ruh Rabbimin emrindendir. Bu hususta onlara pek az ilim verilmiştir. İsra 17 / 85” demiyor mu?
Dedenin ne anlatmak istediğini doğrusu çok iyi bilmiyorum. Ama şunu çok iyi biliyorum ki, insan kıyamet günü dirilecektir dediklerinde inanamıyorum da, bilim adamları bir ölüyü diriltti deseler hemen inanmaya hazır gibiyim. Her halde iman zayıflığından olsa gerek!
Galiba hatıraları ve ruhu bir yana koyup, kıyametle ilgili biraz başka şeyler çalışsam iyi olacak. Örneğin, Âraf. Âraf, Kuran’dan bir suredir.
Ancak tam uzaklaşırken, düşüncelerin arkasında saklanan zayıf bir ses sitem ediyor;
- Gidiyorsun. Ne o, yoksa sende mi yenildin?
Bu felsefe olmalı, bilimlerin babası...
- Evet ama görüyorsun, ne yapabilirim..?
- Bilmediğin şeyleri hep sormaz mıydın?
Haklı, sözlüğe uzandım.
Ruh; bir şeyin özü, esası demektir.
Bilimlerin babasının acı acı gülümsediğini hissediyorum,
- Bedeni saran şeffaf bir tül değilmiş öyle mi?
Sonra birdenbire sesi sertleşiyor;
- Saçmalama, varlığın esasını bilimden başka kim bilebilir ki!
*
Sözlükler Âraf kelimesini tepe, sırt olarak tarif ediyor. Bir şeyin yüksek yeri demek olan arf kökünden geldiği, bu nedenle Arapların atın yelesi veya horozun ibiği gibi şeylere de arf dedikleri ifade ediliyor. Sonra da Âraf kelimesinin Kuran’daki anlamı veriliyor, cennetle cehennem arası bir yer!
Cennetle cehennem arasında bir yer! Üstelik de yükseklerde, tepede. Ne demek bunlar?
Silik birkaç doğru yorum var ise de onları sonraya bırakıyor, sorularıma doğru cevap aramak üzere şimdi yeni sorular soruyorum.
Bugün olduğu gibi kıyamete kadar da hiçbir hadiseye doğrudan karışmayan Allah, o gün birdenbire niçin fikir değiştirir?
Madem o gün görünecektir, bugün niye saklanır?
Kıyamet gününü görecek olan insanlar bize benzerler mi?
Allah yeniden dirilteceği insanları öldürürken bu kadar korkutucu olmaya, dünyayı birbirine katmaya niçin gerek duyar?
Kızmayın, çünkü bunları doğruyu yanlıştan ayırabilmek için özellikle soruyorum! Soruyorum çünkü, bana göre bugün yaygın olan kıyamet anlayışımız çarpıktır.
Bir hadiste, Peygamberin kıyamete yakın yaşayacak olan insanların hayvan gibi olacaklarını söylediği rivayet edilir. Bu yüzden de bazıları, kıyamete yakın yaşayan insanların kendi yaptıklarından daha rezilce şeyler yapacaklarını zannederler. Zannederler ki Allah da buna çok kızar ve kainatı darmadağın edip herkesi öldürür, öfkesi geçince de herkesi diriltip hesap sorar.
Eğer siz de böyle düşünüyorsanız, tavsiye ederim düşüncenizi değiştirin. Çünkü Peygamber başka bir yerde bakın ne diyor;
“ İnsanlığın mahvolduğunu iddia eden birini duyarsanız, bilin ki asıl o kendisi mahvolmuştur.” 1
Hayvan, sadece kendi ihtiyaçları için yaşayan idraksiz canlı demektir ve Peygamber hayvan gibi deyimiyle, kıyamete yakın yaşayan insanların sadece kendi nefisleri için yaşayan insanlar olacaklarını anlatmaktadır. Ne günah ne sevap, tıpkı hayvanlar gibi.
Kuran, Âraf’taki bu kulların hâlini şöyle anlatır;
Kuran, Âraf’taki bu kulların hâlini şöyle anlatır;
“ İki taraf arasında bir perde ve Ârâf’ta her iki tarafı simalarından tanıyan adamlar vardır. Cennetliklere, size selam olsun! derler. Bunlar henüz cennete giremeyen, fakat cenneti uman kimselerdir. Araf 7/46 ”
Âraf’taki evlatlarımızın, hayvan gibi oldukları halde o gün hepimizi yakından tanıyacak kadar da üstün yetenekli olacakları anlaşılıyor.
Ama dur, sakın Kuran’a ters düşmüş olmayayım? Öyle ya, Kuran o günün denizlerin kaynayacağı, dağların pamuk gibi atılacağı bir dehşet günü olacağını söylemiyor mu? Öyle bir günde Araf’taki insanlar da ölüp yok olmazlar mı?
Hayır! Önceleri ben de öyle zannederdim ama öyle değilmiş. Meğer bütün bu işleri yapanlar henüz doğmayan bu evlatlarımızmış ve o gün nerede olduklarını yine Kuran anlatıyor,
“ O gün gök lime lime olmuş, melek de onun kenarlarına tutunmuştur. Hakka 69/16”
Öyle görünüyor ki, kıyamet dediğimiz o korkunç işleri yapanlar Araf’taki gelecek insanlardır ve bütün bu işleri bilerek yapmaktadırlar.
*
Kıyamet hakkındaki bu dağınık çalışmayı Kuran’ın bir ayeti ile tamamlamak isterim,
“ Şüphesiz ki O, kıyametin bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana uyun. çünkü bu, dosdoğru yoldur. Zuhruf 43/61”
Kuran tefsirlerine göre Allah’ın o zamiri ile işaret ettiği Haz. İsa’dır.
Ya kıyametin bilgisi olması ne demek?
Haz. İsa hakkında söylenenlerin en önemlisi babasız yaratılmış olmasıdır. Elbette babasız yaratılmamıştır ama, İncil’de babasız yaratıldığı bildirilerek insanlığa hedef gösterilmektedir. Kuran’da da, bana uyun bu yol doğrudur, bu kıyametin bilgisidir, denilmektedir.
Bana göre bu ayeti en doğru biçimde anlayacak ve anlatacak olanlar ancak bilim adamlarıdır. Şüpheler ve sorular üzerine inşa ettikleri başarılarla bizi kıyamet denilen dirilişe yaklaştıran çalışkan bilim adamları! Ancak aynı bilim adamlarına sormak istediğim bir şey var;
Maddenin ruhu, yani özü, esası nedir biliyor musunuz?
Bilim, 19. yüzyılda Charles Darwin ve Karl Marks’ın katkılarıyla büyük yol aldığını kabul etmekle birlikte, 20. yüzyılda gerçekleştirilen devrim denebilecek çalışmalarla eski tanımların sarsıldığını itiraf ediyor ve 21. yüzyıla girdiğimiz şu günlerde ansiklopediler artık şöyle yazıyor;
“ Bilimsel gelişmeler nedeniyle madde kavramı gittikçe daha az anlaşılır olmaya başladı.” 2
Hayır sevgili bilim adamları, hayır! Hemen moraliniz bozulmasın. Sadece madde değil, bakın bilinmeyen başka neler varmış?
*
Haz. Yusuf, dinler tarihinde güzel fiziği ve rüya tabirindeki isabetli yorumlarıyla hatırlanır. Tevrat, vezir olduğu Mısırda yüz on yaşında ölürken şöyle vasiyet ettiğini yazıyor;
“ Allah sizi mutlaka arayacaktır ve kemiklerimi bu topraktan çıkaracaksınız. Tekvin 50/25”
Eğer yanılmıyorsam, bu onun gördüğü en güzel rüya ve yaptığı en isabetli tabirdi.
Haz. Musa ile birlikte yaşayan İsrail oğullarının bilgisi onu ancak Mısır topraklarından çıkarmaya yetebilmişti. Peki ama Haz. Yusuf’un kastettiği sadece bu kadar mıydı?
Bana göre vasiyet henüz yerine getirilmemiştir.
*
Kuran, kıyametin büyük melek Haz. İsrafil’in sûr denilen bir boruya üflemesiyle başladığını bildirir.
“ O gün biz onları, birbirine çarparak çalkalanır bir halde bırakmışızdır. Sûra da üfürülmüş, böylece onları bütünüyle bir araya getirmişizdir. Kehf 18/99”
Ve borunun iki sesi varmış. İlk boru sesinde bütün insanlar ölür, ikinci boru sesinde ise hepsi dirilirlermiş.
Nedir bu korkunç sesler çıkaran mucizevi boru? Ben bilmiyorum.
Çok çalışan ve kıyamet bilgisine sahip olan batılılar bilir mi dersiniz? Kim bilir belki de bilirler. İngilizlerin hazırladığı büyük bir ansiklopediye bakıyorum;
Çok çalışan ve kıyamet bilgisine sahip olan batılılar bilir mi dersiniz? Kim bilir belki de bilirler. İngilizlerin hazırladığı büyük bir ansiklopediye bakıyorum;
“ İnsan vücudunun genel planı, içinde iki boru bulunan silindir biçimli bir yapı olarak tarif edilebilir. Birinci borunun içinde sindirim sistemi, ikinci borunun içinde ise omurilik ve sinir sistemleri bulunur.” 3
Nasıl, moraliniz biraz düzeldi mi? Sanırım, kıyamet alametlerini okuduğunuzda kendinizi daha iyi hissedeceksiniz.
***
Dip not Eser Yazar Yayınevi / Baskı yılı Cilt Sayfa
1 Seçme Hadisler Kurul Diyanet İşleri / Sayı :125 Tek kitap 258
2 Ana Britannica Ansiklopedi Ana Yayıncılık / 1988 15 123
3 Ana Britannica Ansiklopedi Ana Yayıncılık / 1988 11 583
***
Dip not Eser Yazar Yayınevi / Baskı yılı Cilt Sayfa
1 Seçme Hadisler Kurul Diyanet İşleri / Sayı :125 Tek kitap 258
2 Ana Britannica Ansiklopedi Ana Yayıncılık / 1988 15 123
3 Ana Britannica Ansiklopedi Ana Yayıncılık / 1988 11 583
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder