17. Davud'un avukatıyım

Son Peygamberin yedinci gün konusunda Yahudi ve Hıristiyanlarla aynı fikirde olmadığını biliyorum. Galiba aynı fikirde olmadığı bir noktaya daha geldim ve sözün doksan dokuzdan açıldığı bu noktada Haz. Davut derinlerden sesleniyor,

- Beni ve davacılarımı unutma!

Hiç unutur muyum..?

“ Haz. Davut İsrail’de Beytlehem’de doğdu. Boaz’la Rut’un torunu olan Yesse’nin en küçük oğludur. Gençliğinde, İsrail’in ilk kralı Saul’un sarayında yaverlik yaptı. Saul’un oğlu ve tek varisi Yonatan ile yakın dostluk kurdu ve Saul’un kızı Mikal ile evlendi. Filistinliler ile yapılan savaşlarda üstün yararlılık gösterince büyük bir ün kazandı. Bu durumu tehlikeli bulan Saul onu öldürmek isteyince Filistin’e gitti ve diğer kaçaklarla sığınmacıları örgütleyerek, yeni krallığın temellerini atmaya başladı. Kurduğu örgütle yöre halkını haydut ve çapulculardan koruduğu için halkın büyük sevgisini kazandı. 

Saul ve Yonatan Gilboa dağında Filistinlilerle savaşırken ölünce, önce Hebron’daki Yahuda kabilesine, sonra da bütün İsrail’e kral seçildi. İ.Ö. 1000 – 962 yılları arasında, 40 yıl boyunca İsrail’in kralı olarak kaldı. Önce Kudüs’ü ele geçirerek başkent yaptı, ardından Filistin’i ağır bir yenilgiye uğratarak tehlikesiz bir duruma getirdi. Sonra Edom, Moab ve Ammon gibi küçük krallıkları kendine bağlayarak büyük bir imparatorluk kurmaya yöneldi. Krallığı oluşturan kabileleri kaynaştırmak amacı ile, her kabileden bir eş seçerek evlendi. Buna rağmen aile içi anlaşmazlıklar ve bu nedenle oluşan bazı ayaklanmalar başarılarını gölgeledi.
Haz. Davut, İsrail’in ilk başarılı kralı olarak İsrail tarihinde özel bir yer aldı. Kendisinden hemen sonra yazıldığı sanılan ve (Davut ailesinin tarihi) olarak da bilinen 2. Samuel bölümünün 9 – 20, ve 1. Krallar bölümünün 11 – 22 bapları, kendisini ve krallığını anlatan en temel kaynaktır.

Haz. Davud’un, kan bağına ve aile yapısına bağlı olarak kurduğu bu toplum yapısı, Sami geleneğinin en temel özelliğidir ve bugün bile Arabistan ve yakın doğu toplumlarında halen geçerlidir.
Eski toplumların çoğunda kral, hem Tanrısal hem de insani özellikler taşırdı. İsrail oğullarının dinsel geleneğinde ise, ne rahip krallar ne de surlarla çevrili dinsel kent merkezleri yoktu. Haz. Davut, Kudüs’ü ele geçirdikten sonra, Kudüs’ ün dinsel geleneklerini benimseyerek bunları İsrail toplumuna uyarladı. Yalnız halkı yönetmekle kalmayıp dinsel kurumların yönetimini de üstlendi ve bu nedenle İsrail oğulları tarihinde Tanrı ile ulus arasındaki ilişkinin en önemli simgesi oldu.

Haz. Davut, Kudüs Tanrısına, İsrail’in Tanrısı Yehova’nın adını verdi. Tapınmanın özü değişmemekle birlikte, Kudüs Tanrısına daha önce verilen bütün isimler, Yehova’nın sıfatları haline geldi. Haz. Davut, krallık dönemi öncesine ait bu din anlayışını benimsetebilmek için, daha önceleri halkla birlikte çölde dolaştırılan ve hac yolculuklarında birlikte taşınan Ahit sandığını da Kudüs’e getirtti ve bütün bu çabaların sonunda, Kudüs Yahudilerin kutsal kenti oldu.

Haz. Davut, kendinden sonra 400 yıl kadar süren monarşi dönemi boyunca, sadece bir kral, ya da bir rahip olarak değil, Tanrıyı temsil eden bir kişilik olarak İsrail oğullarının belleğine yerleşti. İsrail halkı, daha sonraki her zor gününde kurtarıcı bir Davut daha bekledi. Nitekim, kurtarıcı anlamına gelen Mesih sözcüğü, Davud’un soyundan gelen krallar için kullanılan (kutsanmış) anlamındaki Hamaşiah kelimesinden türetilmiştir.

Krallığı, Tanrının yeryüzündeki varlığının aracı olarak gören Sion kültünün Haz. Davut tarafından benimsenmesi, dünya din tarihi, özellikle de Batı dünyası açısından önemli sonuçlar doğurdu. Kudüs kutsal kent, Haz. Davut ise beklenen Mesih’in habercisi oldu. Bu düşünce, daha sonraları Haz. İsa’nın gelişinin ve Hıristiyanlığın temelini oluşturmuştur.” 1

Haz. Davut, Peygamberin kardeşlerim dediği büyük peygamberlerdendir ve Kuran kendisini şu cümlelerle hatırlar,

“ Resulüm! Onların söylediklerine sabret, kulumuz Davud’u, o kuvvet sahibi zatı hatırla. O hep Allah’a yönelen, hep Onu tespih eden bir kuldu. Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşam sabah onunla beraber tespih ederlerdi. Kuşları da onun emri altına vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir ve tespih ederlerdi. Sad 38/17”

*

Son kutsal kitap Kuran, anlattığı bütün kıssaları insanı hayrete hâttâ şüpheye düşürecek şekilde önceki kutsal kitaplardan aktardığı halde, Haz. Davut’la ilgili olarak şimdi Tevrat’tan aktaracağım şu hatıradan hiç söz etmez.

“ Ve vaki oldu ki, yıl dönümünde, kralların sefere çıktığı mevsimde, Davud Yoab’ı ve onunla beraber kendi kullarını ve bütün İsrail’i gönderdi ve Ammon oğulları’nı helak ettiler ve Rabba’yı kuşattılar. Fakat Davut Yeruşalim’de kaldı. Ve akşamleyin vaki oldu ki, Davut yatağından kalktı ve kral evinin damı üzerinde geziniyordu ve yıkanmakta olan bir kadını damdan gördü, ve kadının bakılışı çok güzeldi. Ve Davut adam gönderip kadın hakkında soruşturdu. Ve biri dedi; 
- Bu kadın Hitti Uriya’nın karısı, Eliam’ın kızı Bat-şeba değil mi?
Ve Davut ulaklar gönderip Onu getirtti ve kadın Onun yanına geldi ve kirinden temizlenmiş olduğundan Davut onunla yattı ve kadın evine döndü. Ve kadın gebe kaldı ve haber gönderip Davud’a bildirdi ve; 
- Ben gebe kaldım, dedi.
Ve Davut Yoab’a haber gönderip dedi; 
- Hitti Uriya’yı bana gönder! Ve Yoab, Uriya’yı Davud’a gönderdi. Ve Uriya yanına gelince Davut; 
- Yoab nasıldır, ve kavim nasıldır, ve cenk ne haldedir? diye sordu. Ve Davut Uriya’ya dedi; 
- Evine in ve ayaklarını yıka. Ve Uriya kral evinden çıktı ve ardından kralın hediyesi çıktı. Ve Uriya kral evinin kapısında efendisinin diğer kulları ile beraber yattı ve evine inmedi. Ve Davud’a; 
- Uriya evine inmedi, diye bildirdiler. Ve Davut Uriya’ya dedi; 
- Sen yoldan gelmedin mi, niçin evine inmedin ? Ve Uriya Davud’a dedi; 
- Ahit sandığı ve İsrail ile Yahuda haymelerde oturuyorken, ve efendim Yoab’la efendimin kulları kırlarda konmuşlarken, yemek içmek ve karımla yatmak için ben evime mi ineyim? Senin hayatın hakkı için, ve canının hayatı hakkı için, ben bu şeyi yapmam! Ve Davut Uriya’ya dedi; 
- Bugün de burada kal da, yarın seni göndereyim. Ve Uriya o gün ve ertesi günü Yeruşalim’de kaldı. Ve Davut Onu çağırdı ve onunla yiyip içti ve onu sarhoş etti ve Uriya, akşam olunca efendisinin kulları ile beraber yatmak üzere çıktı ve evine inmedi.
Ve sabahleyin vaki oldu ki, Davut Yoab’a mektup yazdı ve Uriya’nın eliyle gönderdi. Ve mektupta; 
- Uriya’yı şiddetli cenkte ön diziye koyun, ve Onun yanından çekilin ki, vurulsun da ölsün! diye yazdı.
Ve vaki oldu ki, Yoab şehri muhafaza altında tutarken yiğit adamların bulunduğunu bildiği yere karşı Uriya’yı koydu. Ve şehrin adamları çıkıp Yoabla cenk ettiler, ve kavimden, Davud’un kullarından düşenler oldu ve Hitti Uriya da öldü.
Ve Yoab, Cenk hakkında olan bütün şeyleri Davud’a bildirmek üzere yola çıkardığı ulağa emredip dedi;
- Cenk hakkında olan bütün şeyleri Krala söylemeyi bitirdiğin zaman, eğer kral kızar ve sana; 
- Şehre karşı cenk etmek için neden o kadar yaklaştınız? Duvarın üzerinden atacaklarını bilmiyor mu idiniz? Yerub-beşet’in oğlu Abimelek’i kim vurdu? Tebetste ölmedi mi? Niçin duvara o kadar yaklaştınız? derse, o zaman; 
- Kulun Hitti Uriya da öldü! dersin.
Ve ulak yola çıktı ve gelip her şeyi Davud’a anlattı ve dedi; 
- Adamlar bizden zorlu çıktılar ve ok atanlar duvarın üstünden kullarının üzerine attılar, ve Kralın kullarından ölenler oldu ve kulun Hitti Uriya da öldü!
Ve Davut ulağa; 
- Yoab’a de ki, Bu şey gözünde kötü görünmesin! Çünkü kılıç bazen şunu yer, bazen bunu.
Ve Uriya’nın karısı kocası için dövündü ve yası geçince, Davut onu evine aldı ve onun karısı oldu ve ona bir oğul doğurdu. Fakat Davud’un yaptığı Rabbin gözünde kötü idi. 2.Samuel 11/ 1-27”

Kıssanın devamı da var ve yine Tevrat şöyle anlatıyor,

“ Ve Rab Natan’ı Davud’a gönderdi, ve yanına gelip ona dedi; 
- Bir şehirde biri zengin ve o biri fakir iki adam vardı. Zengin adamın pek çok koyunları ve sığırları vardı, ve fakir adamın satın almış ve beslemiş olduğu küçük bir dişi kuzudan başka bir şeyi yoktu. Ve kuzu onun yanında çocukları ile birlikte büyümüştü ve lokmasından yer, tasından içerdi ve koynunda yatardı ve kendi kızı gibi idi. Ve zengin adama bir yolcu geldi ve kendisine gelen yolcuya hazırlamak için kendi koyunlarından ve kendi sığırlarından almaya kıyamadı, fakat fakir adamın kuzusunu aldı ve yanına gelen adam için onu hazırladı.
Ve o adama karşı Davud’un öfkesi çok alevlenip Natan’a dedi ; 
- Hayy olan Rabbin hakkı için, bunu yapan adam ölümün oğludur ve acımadan bu şeyi yaptığı için kuzuyu dört kat ödeyecektir.
Ve Natan Davud’a dedi;
- O adam sensin! İsrail’in Allah’ı Rab şöyle diyor; 
- Ben seni İsrail üzerine kral olarak koydum ve seni Saul’ün elinden kurtarıp efendinin evini sana, karılarını koynuna verdim. Ve bütün İsrail’i ve Yahuda evini sana verdim, ve bu az gelse idi daha neler verirdim. Niçin Rabbin gözünde kötü olanı yaparak onun sözünü hor gördün ve Hitti Uriya’yı Ammon oğullarının kılıcı ile vurdun? Ve onun karısını karı olarak aldın? Ve şimdi karşılık olarak, kendi evinden sana karşı kötülük çıkaracağım ve gözlerinin önünde karılarını alıp komşularına vereceğim. Sen bunu gizlice yaptın, fakat ben bunları İsrail’in karşısında ve güneşin karşısında yapacağım.
Ve Davud Natan’a dedi; 
- Rabbe karşı suç ettim! 2.Samuel 12 / 1 ”

İlk kıssadan hiç söz etmeyen Kuran, Tevrat’ta anlatılan bu ikinci kıssayı şu şekilde anlatır.

“ Ey Muhammet! Sana davacıların haberi ulaştı mı? Mâbedin duvarını aşıp Davud’un yanına girmişlerdi de Davut onlardan korkmuştu. 
- Korkma! Biz birbirine hasım iki davacıyız, aramızda adaletle hükmet, haksızlık etme; bize doğru yolu göster, dediler ve sonra biri şöyle dedi,
- Bu, kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum var. Böyle iken, onu da bana ver! dedi ve tartışmada beni yendi. Davut,
- Ant olsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu, birbirlerinin haklarına tecâvüz ederler. Yalnız iman edip de iyi işler yapanlar müstesna. Bunlar da ne kadar az! dedi.
Sonra kendisini denediğimizi anladı ve Rabbinden af dileyerek eğilip secdeye kapandı. Tövbe edip Allah’a yöneldi. Bu davranışından dolayı onu bağışladık. Kuşkusuz yanımızda onun yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği vardır. Ey Davut! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Hükmederken kişisel arzu ve isteklerine uyma, sonra bu seni Allah’ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır. Sad 38/21”

İki kutsal kitap, iki kıssa ve iki anlatım! Ne anlatıyorlar?
Tevrat’ta anlatılan her iki kıssa Hititli asker Uriya ile ilgili olduğu halde, Kuran sadece koyunlarla ilgili bölümünü anlatır ve diğerine hiç değinmez.
Tevrat’ın anlattığı, Kuran’ın anlatmadığı hikaye ilk bakışta herkes için itici ve ürpertici gelir. Bir peygamber ki, beğendiği evli bir kadını elde edebilmek için kocası olan adamı ölüme gönderebilmektedir. Hem de o adam, kendisi uğruna ölümü göze alarak çarpışan sadık bir askeri olduğu halde! Bir peygamber böyle kötü bir şey yapabilir mi?

Gerçi bazen peygamberlerin de hata yapabileceği söylenir ama, binlerce yıldır okunup korunan kutsal kitapların böylesine sıradan bir olayı konu alacağına inanamam.

Tevrat’ın yıllar sonra yazıya geçtiği hatırlanırsa, öyle sanırım ki olayların unutulmuş, yanlış hatırlanmış veya yanlış yazılmış olabileceği hiç de uzak bir ihtimal değildir. Gerçi bütün kitaplar kutsaldır ve dokunulmazdır ama, kötü, yanlış veya kabul edilemez olan hiçbir şey de kutsanmamalı ve eğer böyle bir hata varsa düzeltilmelidir. Çünkü Haz. Davut sadece Yahudi veya Hıristiyanların değil, Kuran’ın ifadesine göre bizim de peygamberimizdir ve böylesine ağır bir itham altında daha fazla bırakılmasına gönlüm razı değildir. Gerçekten böyle bir unutkanlık, bir yanlış anlama var mı acaba?

Bana göre vardır ve ispatı Tevrat’taki koyun kıssasının satırları arasındadır. “ Ve Davut Natan’a dedi; - Rabbe karşı suç ettim!”

Bu itirafın Haz. Davud’un suçsuzluğu ile nasıl bir ilgisi olabilir?
Kuran’daki koyun kıssasının son cümlesini hatırlayın, anlarsınız.
“ Sonra kendisini denediğimizi anladı ve Rabbinden af dileyerek eğilip secdeye kapandı.”

Haz. Davut hem Tevrat hem de Kuran’daki kıssaların sonunda, işlediği bir suçu itiraf edip tövbe etmektedir. Nedir işlediği bu suç?
Bu suç Tevrat’a göre zina, Kuran’a göre değildir. Ya nedir?
Kuran tefsirleri pek değinmezler ama, Kuran’a göre iki davalıdan biri doksan dokuz sıfatı ile Allah, diğeri ise insandır.
Haz. Davut önce dünyalık bir hüküm vermek istemişti. Doksan dokuz koyun sahibinin Allah, bir koyun sahibinin ise kendi nefsimiz olduğunu anladığı zaman secdeye kapanarak tövbe etti. Çünkü bir koyun sahibi haksızdı. Çünkü Allah, o bir koyunun doksan dokuz koyuna katılmasını, yani insanın kendi sonsuz varlığı içinde eriyip yok olmasını istiyordu. Çünkü âlem insanla güzeldir ve o bir koyun olmadan sürü mükemmel olamaz. Haz. Davut, sadece bir an dahi olsa Allah’tan gaflet etmiş ve onun için özür dilemektedir.

*

O tarihlerde yazı henüz yeni bulunmuştu ve ancak saraya mensup seçkin insanlar tarafından bilinirdi. Haz. Musa’nın on emri yazdığı taş levhalar, okuma yazma bilmeyen İsrail halkı için hâlâ yanlarında taşıdıkları kutsal bir emanetten ibaretti. Sahip oldukları bilgiyi ancak ağızdan ağza naklederek koruyabiliyorlardı ve koyunlarla kadınları kolayca karıştırdılar. Nasıl olsa ikisi de dişi değil mi?

Bu savunmanın Kuran’da başka bir ispatı daha vardır,
“İsrail oğullarından kâfir olanlar, Davut ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlendiler. Bunun sebebi, söz dinlememeleri ve sınırı aşmalarıdır. Maide 5/78”

Sınırı aştıkları yerlerden biri, Tevrat’taki işte bu saptırmadır.

*

Bence güzel bir tefsirdi ama, biliyorum bana inanmazsınız. Peki, Amentü’de hepsine birden iman ettiğiniz peygamberlerden Haz. İsa’ya inanır mısınız? Bakın İncil’de ne diyor,

“ Ne dersiniz? Bir adamın yüz koyunu olsa ve onlardan biri yolunu şaşırıp dağlarda kaybolsa, adam doksan dokuz koyunu bırakıp dağlara gitmez ve yolunu şaşıranı aramaz mı? İyi bilin ki, onu bulduğu an doksan dokuzdan çok onun için sevinir. Şunu demek istiyorum, en değersizlerden biri dahi olsa, Babanız hiçbir kulunun helak olmasını istemez. Matta 18/12”

*

Şimdi bazı inananlar hak dedikleri gerçeği aramadıklarını unutmuş, gerçeği arayan bir materyalistin hak adına konuşmasına kızmışlardır ve sormak isterler,
- Sen Davud’un avukatı mısın?
- Evet, ben Davud’un avukatıyım! Haz. Meryem’in de avukatıyım. Eğer siz de İsa’nın babasız doğduğuna inananlardansanız bekleyin, Meryem’in savunması önümüzdeki duruşmada!

***

Dip not Eser Yazar Yayınevi / Baskı yılı Cilt Sayfa
1 Ana Britannica Ansiklopedi Ana Yayıncılık / 1988 7 22

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder